Tuesday, January 8, 2013

Anlatmak ve gostermek icin degil, hissetmek icin yasa.. Baskalarinin gozunden degil, yureginden yasa

ENERJI DONUSUMU :)

Cocuktum.. sokakta oynuyordum.. Korkmus bir adam gordum, tas gibi duruyordu sokak kopeginin karsisinda, ne kosuyor, ne kaciyor, ne konusabiliyor.. Yuzu bembeyaz aci ceken bir heykeli andiriyordu..Adeta donmus gib buz kesmis gibi..
Izleye kaldim saskinlikla.. Sonra tutamadim kendimi, hisst dedim kopege, ne de olsa bizim sokagin kopegi, nasil bir kimyasal tepkime gerceklesti adamin icinde bilmiyorum ama sanki yuzyillik uykusundan uyandi ve inanimlmaz bir hizla arkasina bile bakmadan kosmaya basladi, kostu kostu ve bir kahraman gibi duvarin ustunden bir bahceye atladi. Sasip kaldim bir kez daha, nasil o korkak adamin o yukseklige kendini ziplattigina, kollarinin direncine. Ve kendisini duvarin tepesine cekerkenki azminin ve kuvvetin nereden geldigini anlamak istedim..

Yillar sonra basima gelen sey bana bu adami hatirlatti, Son 3 gundur yaptigim ise bakiyorum.. yillardir dusunup dusunup de yapamam sandigim ve donmus gibi yuzune baktigim engeli bir cirpida kisacik surede asip kosarcasina ilerleyisime bakiyorum ve bana bunu yaptiran gucun ve enerjinin kaynagini dusunuyorum.. Korku desem korku degil.. Sanirim ofke benimkisi.. Ve dusunuyorum, korku, ofke gibi duygularin aslinda birer nimet olduklarini farkediyorum.. iyi kullanmayi basarabildigimizde belki 10 kat daha guclu olabiliyoruz bu duygularla, insan gucunu asan isler basarabiliyoruz.. Ve bunu yaparken nasil bir mekanizmanin icine giriyoruz bilmiyorum ama kesinlikle gorunmez kopruler, gorunemz merdivenler, kaldiraclar, eller elimizden tutuyor.. gozlerimiz normal bir insanin gorebileceginden kat kat fazlasini gorebiliyor.. Kafamiz her zamankinden kat kat kizli calisabiliyor.. Ic gudulerimiz hizimizin ruzgariyla dogru kapilara yonlendiriveriyor bizi.. Google bile ilk sirada en cok ihtuiyacimiz olan seyleri, yillardir gozlermizden gizleneni cikarip koyuveriyor onumuze.. Nefes nefese durup kostugum yola baktigimda, gozlerimdeki yaslara engel olamiyorum simdi.. Gunay

DURMA!


Elimizde kalem varsa, bir ara ne yaptığımızı bilmeden birşeyler karalamaya, tuhaf şekiller çizmeye başlarız değil mi.. bazen çizdiğimiz şeyler kontrolümüzden çıkar kendini tamamlamaya başlar bizim elimizden.. Işte böyle birşey oldu bugün.. Resimde yuvarlak küçük bir nokta vardı önce, noktayı bir kuvvetle merkezdeki birbaşka yere bağladı kalemim.. Sonra bu noktayı çevirmeye başladım.. önce halkalar çizmeye başladı noktacık merkezin etrafında, sonra canı hızlanmak istedi.. o kadar hızlandı o kadar hızlandı ki kalem elimden uçuyordu çizilen halkalar kalınlaştı kalınlaştı ve nokta görünmez oldu, artık o dönerken onun halkanın neresinde olduğunu göremiyordum.. durağanken nokta olan noktacık kaybolmuştu simdi kalın bir halka olmuştu.. Halkanın merkezin etrafında dönüşünü seyrettim bir süre.. Halka hızını artırmaya başladı.. döndükçe dönüyordu.. bu hızla aynı şekilde dönmeye devam ederse genişleye genişleye merkeze kadar varacak ve bir disk olacaktı.. Bu fikir hoşuma gitmedi, biraz eğim verdim.. Durma! dedim.. Dönmeye devam etti.. başka düzlemlerde yeni yörüngeler yaratarak..o kadar keyifle hızlandı ki artık ne halkaydı ne halkalardı, ne olduğu umrunda gibi görunmuyordu.. merkezin onu çekiş gücü arttıkça artıyor olmalıydı.. aynı anda heryerde gibiydi.. küreydi artık, portakaldı, buluttu, ruzgardı ya da.. herşeye karışmış görünüyordu.. Şaşkın şaşkın ona bakarken birden konuşmaya başladı..Durduğunda öylece duruyorsun. Çok az bir etkileşimle kendini ve belki hemen yakınındakileri etkiliyorsun.. “DURMA!..” dedi şekilden şekle giren varlık.. Insan doğası harekete eğilimlidir.. kolay değildir dinginlik içinde kendi etrafında dönmek uzun sure.. büyümek ister, değişmek, dönüşmek ister.. kişi kapsadığı alan kadardır dedi.. devamlı bir arayış içindedir o yüzden.. Bu arayış içinde bir süre savrulabilirsin, ne aradığını bilmeden yörüngesiz, sağa sola çarpa çarpa.. dengesiz ve kontrolsüz.. öyleymiş gibi görünse de aslında her hareketin arkasında bir denge ve düzen arayışı var.. bu arayış er ya da geç ona ihtiyaci olanı verir.. ben buna ışık diyorum, aşk diyorum dedi nokta.. herkesin bir ışığı vardır onun yüreğinden tutacak.. hadi Durma diyecek.. Ona yörüngesini yaratma, kendini tanımlama ve tamamlama gücü verecek. Sakın Durma! Gunay  4 OCAK 2013

SURUP GIDEN DANS

Bu yıl birkaç gün sonra geçen yıl olacak.. henüz geçmedi.. ama geçecek.. iyisiyle, kötüsüyle, tadıyla tuzuyla. Ve gelecek yıl birkaç gün sonra bu yıl olacak, sürprizleriyle, bilinenleri ve bilinmeyenleriyle.. Ve zaman denen şey habire isim değiştirirerek arka plandan geçerken ben dans ediyorum ve dans etmeye devam edeceğim... dansım her geçengün biraz daha iyiye biraz daha iyiye gidecek.. bunun böyle olacağını bana geçmişim gösteriyor.. adımlarım hep dünkünden daha uyumlu, .. müziği kavrayışım, ritmi tutturuşum, figürlerimin yaratıcılığı ve çevreme uyumum hep daha güzele doğru ilerleyecek.. yeni figürleri öğrenmem gerekecek, belki korkacağım, kaygılanacağım ama geçmiş burda devreye girip nerden nereye geldiğimi gösterecek ve bana cesaret verecek.. bileceğim ki bu dansta kayıp yok, bu dansta tadını çıkartmak, öğrenmek ve ilerlemek var.. yaşamı pratik ediyorum her geçengün daha güçlü daha becerikli daha anlayışlı daha bilgili daha dolu olacağım.. Dansım dünden ve yarından kopuk değil, devamlılık içinde ve dans arkadaşlarım da öyle.. ben elimden gelenin en iyisini yapacağım..
Döne döne bir sarmalı örüyoruz hep birlikte.. her geçengün daha içe daha merkeze doğru biraz daha ilerliyoruz.. Orda beni çeken yerde müthiş bir sevgi var, bütünlük var, orası ayrımların anlamını yitirdiği ve tek noktaya dönüştüğümüz merkez..Dans ediyorum.. döne döne ve dönüşe dönüşe . yapabildiğimin en iyisini yaparak..
Gunay   28 ARALIK 2012

OYUN VE SIDDET

Sevgili erkekler, size edecek iki çift lafım var bugün. Itiraf edin yüzde kaçınız sevmiyor elinde silah dan dan dan önüne geleni öldürmeyi, oyunda tabii canım, gerçek hayatta değil, eller klavyenin tuşlarına takır takır basarken ya da Play-station, xBox, Wii gibi oyunun kumandalarına.. Hatırlarım eski işyerimde melek gibi adamların, öğle arası yemeği acele yiyip, koştura koştura bir savaş oyunu oynamaya yetiştiklerini, önlerinde kanlar saçılıp cesetler uçarken nasıl sandalyelerinde heyecan ve keyifle tetiklere bastıklarını.. O zamanlar internettendi, 2 boyutluydu, Simdi 3 boyutlu tüm vücudu işin içine dahil edenler var elbet.. Oyun canım!! Hem kötüler öldürülüyor oyunda.
Farkında mısınız önünüze sunulan eğitim aracının, hapın.. gizli gizli.. sinsi sinsi beyinlere işleyen vahşetin. Öldürmek çok kolay, niye zor olsun ki.. Herkes yeterince tecrübe ediyor, çocuklara da erken yaşta “oyalansinlar” diye aynı imkan sunuluyor.. Aklım donuyor dostlar.. Bugün kızımla tesadüfen playstation oyunları satan bir dükkana girdik, son moda şarkılarla dans yarışması yapılan bir oyunu alacağız. Bizimki yalvarıyor, anneeee “call of duty” çok güzelmiş, ne olur onu alalım..Neymiş bir bakalım diyoruz.. Kutuyu elime almamla ateş tutmuş gibi atmam ve midemde deli bir bulanma hissetmem bir oluyor.. Kutu resminde elinde otomatik tüfek olan bir adam, önüne geleni deviriyordur heralde. Ve 17+ yazıyor üstünde. Ve kızım 12 yaşında, okulda herkes bahsediyor, çok güzelmiş, ne olur alalım.. Ve arkadaşları 12 yaş civarı…. Haberlerde ilkokul çocuklarının üstüne takır takır kurşunları boşaltan 20-30 kişiyi 2 dakikada öldüren adamın neden insanları şaşırttığını anlayamıyorum.. Şaşırmayalım dostlar.. “Zalimlik” “Duygusuzluk” ve “Öldürme’nin normallliğini hissettiren” insanlığı unutturan HAP’ları biz ellerimizle çocuklarımıza veriyoruz.. Kendimiz de içiyoruz izlediğimiz filmlerle “Skyfall” gişe rekorları kırıyor, James Bond hep beraber harika/korkusuz bir yolda yürüyoruz.. Kızımın okulundan mesaj geldi Cuma günü, “Çocuklarınızın bugünkkü katliam hakkında sorularını cevaplarken nelere dikkat etmelisiniz” konusunda.. Benimki hiçbirşey sormadı, bilmiyor heralde diye düşündüm önce, sonra bugün oyun dükkanında onun ısrarını durdurmak için “bu oyunlar dünkü olaydaki gibi katilleri hazırlıyor” dedim, verdiği cevaptan haberi bildiğini anladım. …. Evet korkan bir çocukla iletişim zordur, peki korkmayan, ya da “umursamayan” çocuklarla… Korkuyorum.. yetişen nesilin neyle beslendiğini görüyorum ve ben çok korkuyorum…Herkes üzerine düşeni yapsın, herkes kendi ailesi ve kendisi için sorumluluğu alsın dostlar.. El birliği yapmazsak basaramayız. Kızım ve tüm arkadaşlarının en sevdikleri dizi “Vampir Günlükleri”. Tüm arkadaşları bunu konusuyor çünkü.. Bilinçlenmemiz ve medyanın çocuklar üzerindeki etkisini artık hepbirlikte görüp harekete geçmemiz gerek. Çocuğa TV yasaklamakla çözülmüyor, TV yoksa internet var, telefondan bile TV seyrediliyor, emaille gonderilen linkler var.. Benim önerim içinde şiddet olan filmlere gitmemek, seyretmemek, oyunları satın almamak, gişe/rating rekorları kıracaklarına, batsın yapımcılar, batsınlar ki, üretmesinler bu tür filmleri.. kendimizden başlayalım çocuklarımızdan değil.. “Ben içiyorum bu mereti sen içme evladım” la olmuyor. Gunay Menekse.

KIRMIZI YAPRAKLARIN ALTINDA

Yapraklarini kizartmis kucuk bir agacin altinda durdum gecengun, yukardan ogleden sonra gunesi vuruyordu, her yaprak sanki birer kirmizi isik kaynagi oyle seffaf oyle parlak kirmizi ki, ustten vuran gunes isigini muhtesem bir filtreden gecirip kendi balini suzerek damlatiyordu uzerime.. o an yuruyup gidemedim..basim havada baktim baktim..baktikca basim dondu.. sonra oracikta oturdum kaldim.. kirmizi lambalarla suslenmis tarifsiz bir cennetteydim.. sarhos gibiydim.. Benimle bir sirrini paylasiyor gibi sessizdi. muhtesemdi... gunes ilerleyip gidiyordu..fotografini cekme imkanim yoktu...hatira kalsin diye birkac yaprak aldim dallarindan..hissettim ki bana sunulan cok cok ozel bir hediyeydi. Yapraklar kitabimin arasindan cikti az once, baktim baktim gulumsedim.. paylasmadan edemedim.. ayni keyif sardi heryanimi.. oyle unutulmaz bir guzellikti ki.. Gunese mi tesekkur etsem, agaca mi, beni oraya goturen sebeplere mi.. 19 Kasim 2012
Bu sabah hava gri, yagmurlu, sehir uykulu.. otobusle ise gidiyorum.. icimde bir bosluk duygusu, bir ic sikintisi.. trafik ilerlemiyor.. cepten Bekir Coskunun yan yan yuruyen insanlarla ilgili yazisini okumusum az once.. grilik artiyor.. uyku cokuyor ustume.. zaman anlamini kaybediyor, yerimizde duruyoruz oylece.... Ve birden bire, bir sarkiyla igne batirilmis gibi kendime geliyorum.. sofor durak anonsu yapmak icin kullandigi mikrofonu acmis, sarki soyluyor.... ”du doooo di doooo dooooo … I am singing in the rain..just singing in the rain.. I am happy again….. dancing in the rain… Everyone from the place come on with the rain……I've a smile on my face…singing and dancing in the rain” ve harika bir ses, tenor, opera sanatcisi olsa gerek.. bir anda otobusun tum enerjisi degisiyor ve keyifli bir konser salonuna donuyor ortam.. Herkes cin gibi, gulumsemeler carpiyor birbirine.. I am singing in the rain..just singing in the rain.. trafik hic acilmasa.. bu konser biraz daha surse… o kadar guzel ki.. sevincten ve saskinliktan herkesin agzi kulaklarinda.. ve bittiginde bir alkis bir alkis.. herkes ayni duygulari paylastigi icin olsa gerek insanlar birbirine gulumsuyor, konusuyor.. icim kahkahalar atiyor.. sevincten zipliyor ruhum.. trafik aciliyor ve iste geldim.. tesekkurlerle ve koca bir gulumsemeyle iniyorum on kapidan.. yagmur yagiyor ve yagmurda sarki soyluyorum..
Azicik cesaret, biraz yaraticilik, ve istekle kendisinin ve en az 40 kisinin dunyasini 1 saniyede karanlik griden isiga donusturen bu adama minnettarligimi ve sevgimi gonderiyorum.. 13.KASIM.2012

BILINCLI YARATMAK UZERINE..

Hersabah postama dusen bir mektubuyla gunume isik tutan sevgili Inayet Han'in mesajini Turkceye cevirmek geldi icimden bugun.. umarim begenirsiniz:
"Mutluluğu ararken ne arar insan? Aslında bilmese de kendisini arar..
Insan kendini anladıkça, başkalarında eksik gördüğü herşeyin kendisinde eksik olduğunu kavrar.. Peki kişi kendinde kusur buldukça eksilir mi? Hayır, buyur. Buyur çünkü sadece başkalarında bulduğu kusurların kendi kusurları olduğunuu farketmekle kalmaz, aynı zamanda başkalarında gördüğü erdemlerin de kendi erdemleri olduğunu farkeder. Kusur ve erdemlerle tamamlanır insan, asla eksilmez..
Ne büyük bir hazinedir birisinin dünyada var olan tüm kusur ve erdemleri kendi içinde taşıdığını farketmesi.. ve bunlardan istediğjni söküp atabileceğini ve istediğini ekip büyütebileceğini bilmesi.. Tıpkı bahçenden yabani otları söküp atarken çiçek ve meyve tohumlarını ekmek gibi. Herşeyin kendi içinde olduğunu ve kendisinde canının istediğini ekip büyütebileceğini bilmek. Kendi içine bakmaya başlayan insan için bir dünya açılır önünde.. işlemek zorunda olduğu küçük bir toprak parçası değil, kendisinin olacak koca bir dünya, Bir dünya yaratmak, uğrunda yaşamaya değer bir uğraştır. Insan daha ne ister ki? Baziları yaşamın yeterince ilginç olmadığını düşünür, çünkü birşey yapmıyorlardır, Çünkü bir dünya yaratnaları gerektiğini farketmiyorlar, bir dünya yaratmakta olduklarını bilmiyorlar. Oysa herkes bir dünya yaratmaktadır bilinçsizce veya bilgelikle. Bilinçsizce yaratanların yarattıkları dünyaları kendi tutsaklıkları olur.. Bilinçli yaratanlarınsa yarattıkları dünya cennetleridir..”

"Orijinali: " Commentary by Pir-o-Murshid Inayat Khan:

By looking for happiness, what does man seek after? He is seeking after his self, though he does not know it. ... The more one understands oneself, the more one finds that everything that one finds lacking in others is also lacking in oneself. Does a person become less by finding faults in oneself? No, he becomes greater, for he not only finds that the faults which are in others are also to be found in him, but that all merits of the others are also his own merits. With faults and merits he becomes more complete, he does not become less.

What a great treasure it is when a man has realized that in him are to be found all the merits and all the faults which exist in the world, and that he can cultivate all that he wishes to cultivate, and to cut away all that should be removed! It is like rooting out the weeds and sowing the seeds of flowers and fruits. One finds that all is in oneself, and that one can cultivate in oneself what he wishes. A world opens for the man who begins to look within himself, for it is not a little plot of ground that he has to cultivate, he has a world to make of himself and to make a world is sufficient occupation to live for. What more does one want? Many think that life is not interesting because they make nothing, but they do not realize that they have to make a world, that they are making a world, either ignorantly or wisely. If they make a world ignorantly then that world is their captivity, if they make a world wisely then that world is their paradise."

Wednesday, September 19, 2012

Hayat ustume ustume geliyor diyorsan bir bak nerde duruyorsun..
Ne karsisinda dur, 
Ne suruklen pesinde, 
Durup seyir de etme gecip gidisini,
senin yerin hayatin kalbi..
Gunay

Biz de pilavlik pirincler gibiyiz :)

Annem soylemisti yillar once pilav pisirdigi bir sira kiyidan izlerken,
"Her pirinc ayni miktar suyu tasimaz, kimi pirince bire iki oraninda su koyarsin,
kimisine bire bir bucuk. Denemeden bilemezsin, az ile dene, gozlemle, bir sonrakine
tasidigi kadar koyarsin. "

Bir de hamur yogururken aldigi kadar un meselesi var ya, aldigi kadar..:) bir alem bu eskiler.
Annem olcer bicerdi, anneannem ise goz 

karari hep bilirdi neyin ne kadar alabilecegini.yillarin gormus gecirmisligi iste..
Biz de pilavlik pirincler gibiyiz degil mi...
Bir soz ile kimimiz kaskati kalmaya devam ediyor, kimimiz civiyiveriyor, kimimiz de tane tane goz goz oluyoruz..
sonucta hepimiz pilav olacagiz.. ha ha haaa...bunu bilmek cok guzel..

Gorunen

Hicbirsey gorundugu gibi olmayabilir. Gorunen, gorenin aynasinda anlamlanir. Ayni seye bakip birbaskasi baska birsey gorebilir. Bilgimiz ve algimizin olcutleriyle anliyoruz, anlamlandiriyoruz herseyi, bilgimiz veya bakis acimiz degistiginde ayni seye bambaska bir anlam verebiliyoruz. Kesin kanilar, kati inanclar, yargilayivermeler,..butun bunlar bizim kendi limitlerimiz. Gunay
Ne guzel bir dua, ya da ogut degil mi, sevgili Ali Karakus'un yureginden akivermis:
"YAŞA SEN
http://alikarakus.blogspot.com/2012/09/yasa-sen.html



*Kendi karanlığına sırtını dönmeyerek ve hatta karanlığını da kucaklayarak, kutsayarak
*Dünyada gördüğün karanlığın aslında sadece bir ışık yakma fırsatı olduğunu bilerek
*Kendi ışığını, ateşini besleyerek; yanık tutarak; kendine hata yapma, olduğun gibi olma, keşfetme ve hatta hiçbir şey yapmama izni vererek
*Başkalarından ve adına "herkes" denilen o sürüden çok ve en önce kendi kalbinin sesini duymaya niyet ederek
*Kendi kalbinin sesini duyabildiğinde, kalbinin yolundan cesaretle yürüyerek; sınırlarını zorlayarak; değişerek, değiştirerek
*Tüm bunların içinde ve ötesinde hep sevdiğin yerde, sevdiğin insanlarla ve severek kendi biricikliğini, bambaşkalığını ifade ederek
*Sevemediğin her şeyin bu hayatta çok önemli ve anlamlı bir yeri
olduğunu bilerek ve neden sevemediğine bakıp kavrayışını derinleştirerek
*Kendini de aynen hayat gibi evirerek, devirerek, dönüştürerek ve her defasında daha büyük ve daha derin ve daha sevgiye açık bir insana bir daha doğurarak
*Sınırsız bir rahmetle, bereketle, şefkatle, bağışlayıcılıkla kuşatılmış olduğunu bilerek ve adına hayat denilen bu harikulade fırsatın her anının hakkını vererek, suyunu çıkararak, lezzetine vararak ve bu lütufkarlığa aynı lütufkarlıkla - senden taşan rahmet, bereket, şefkat, bağışlayıcılık, sevgi, güzellik ile cevap vererek YAŞA..."   Ali Karakus

Cirkin ofke

Ofke cirkinlestirir..Ofke yorar.. Ofke tuketir.. Ofke iradeni uyutur, Ozben ile bedenin arasindaki sinir aglarini gecici felc ederek istemedigin seyleri yaptirir.. Ofkenin sonundaki pismanligin da ayrica yan etkileri vardir, sucluluk ve kafa karisikligi biraktigi icin normalde yapmak istemeyecegin seyleri yapmana sebep olabilir.. Ofke etkenine karsi sakin ve dingin kalmak ise ruhunun sesini hep daha iyi duymani saglar ve iradeni elinde tutturur. Iraden sensin. Ofkeli bir insanla zilzurna sarhos bir insan arasinda hicbir fark yoktur.

BENIM TARAFIMDAKI ALICILAR

Bu sabah kulaklığımın yanımda olmadığını farkettim ve çekmecemde duran eski kulaklığa mahkum kaldım, Sağ tarafı bozulmuş zaten, sesler de cızırtılı ve derinden geliyor. Bazı enstrumanlar daha iyi iken, insan sesleri hepten berbat.. Birkac şarkı dinledim çalışırken, içimde garip bir his, bir mutsuzluk, bir boşluk, bir doyurulmamışlık.. Bir refleksle çıkarttım kulaklıkları. Detayın ve inceliğin tad
ına varınca insan, nasıl da yavan geliyor iyi işlenmemiş, kalitesi düşük şeyler, az önce kulağıma akan müzik gibi. Oysaki biliyorum ki şarkı aynı şarkı, notalar tınılar aynı, medya aynı, yayın aynı, tek farklı olan benim tarafımdaki alıcılar.. kulaklık.
BENIM TARAFIMDAKI ALICILAR..Bu söz birkac kere tekrarladi büyüdü yankılandı tekrar tekrar söyledi kendini “Sinyaller aynı! Tek fark senin algılamanda, tek mesele senin algılaman, Tıpkı kulaklıği değiştirerek müziği algılamanı değiştirebileceğin gibi, kendi alıcılarını da değiştirebilirsin..Onlar sana verildi senin kontrolünde.. alıcılarını değiştir alıcılarını değiştir ALICILARINI DEGISTIR”
Içimde ve dışımda sürekli var olan ve beni beslemek üzere devamlı sinyal ve bilgi gönderen kaynaklari düşündüm.. evrenin müziğini.. Midem guruldar, kalbim küt küt atar bazen, içim sızlar, ya da içimde bir kıpırtı bir heyecan belirir, çiçekler kokar, bir insan gülümser, gürültülü sokakta cılız bir ağaçta bir kuş cikcikler, otobüste yanımda oturan teyze bir derin nefes alır offff.. bir bulut diğerlerinden daha hızlı kayar gökyüzünde, güneş tenimi ısıtır, trafik polisi keyifle öttürür düdüğünü bu kavşakta ama öteki kavşaktaki kızgın kızgın üfler, bir adam saçlarını sıvazlar dikiz aynasında, kötü bir koku gelir havalandırma delıklerinden, bir küçük köpek bir büyük köpeğe cesurca hırlar, soluduğum hava serin ve taze ciğerlerimi doldurur.. iş arkadaşım dalgın dalgın yürür, bir dost telaşesini paylaşır mesajında heyecanla, ve böyle böyle yaşam her saniyesinde binlerce binlerce sinyal gönderir her köşeden, içten ve dıştan.. Bunları almak veya almamak, filtrelemek ve seçerek almak, ya da hepsini almak ama farkında bile olmadan düşük kaliteli bir sinyal olarak almak, bir kısmını yüksek kaliteli alırken bir kısmının tonunu düşürmek, sadece içden gelenleri almak, veyahutta içe kulak tıkayıp sadece dıştan gelenleri.. dıştan gelenlerle içte firtınalar kopartmak.. içten gelenlerle dışta poyrazlar veya lodoslar estirmek.. Işte yaşam dediğimiz bu... sinyaller alıyoruz, değişik kalitede ve dozda algılıyoruz o sinyalleri, işliyoruz ve yeni sinyaller üretip salıyoruz dünyaya..
Bilinesi tek şey var, gelen sinyaller herkese aynı şekilde gidiyor, alıcı olan bize bağlı onu nasıl algıladığımiz, Kontrol paneli bizim yonetimimizde.. Filtreler ve işlemek bizim elimizde. Ve birçok teknik var bu becerileri geliştirmek için.. Kendimize yardım edebiliriz.. Yeter ki niyetlenelim.. Daha iyi göreceğim, daha iyi duyacağım, daha iyi farkedeceğim, daha iyi hissedeceğim. Ve iyi güzel olanları alıp bana zararlıları eleyeceğim.. (beceri arttıkca kötüleri de alıp iyiye cevirmek mümkün)..
Mutsuz, gergin, öfkeli, karamsarlığa yatkın ve çokca şikayetci iseniz algılama makinanizı elden geçirme zamanı gelmiştir. Kolay ve hızlı bir şekilde farkı kendinize ispatlamak istiyorsanız bugun birşey yapın: Dik oturun, derin derin birkaç kez nefes alın, aldığınız nefesin tüm vücudunuzu temizlediği bilin ve bugün algılarımın kontrolünü elime aldım diyin. Bütün duyu organlarınızı düşünerek tekrar nefes alın.. Gözleriniz, kulaklarınız, elleriniz, diliniz, burnunuz bugun kendisine sunulanı farkedecek ve içinizdeki güzel makina iyi olanları ve iyi olmayanları tek tek size söyleyecek.. Farkedin.. Sadece farkedin.. Birgün gelecek o makina diyecek ki „Ben artık şunu bırakıyorum.“ Ya da „Ben artık bunu yapmak istiyorum“ Acele etmeyin.. şimdilik sadece farkedin ve bu alıştırmayı birsüre yapın.. Güzel günlere.. Gunay

Tuesday, July 10, 2012

Geceden gectim

Geceden dogdum,
karanliktan gectim,
kayboldugumu sandim cok kere,
dustum, kanadim.
Ama buldum her seferinde yeniden yolumu,
O'nun aydinliginin cekiciliginde adim adim yildiz yildiz ay ay gun gun ,
her adimda iliklerim isinarak bildim dogru yolda oldugumu. Gunay

Hersey ziddiyla anlam kazanir

Sabahin eni sonu gelecegi bilinciyle yasadi mi insan geceden de korkmuyor,
gecenin de farkli derinlikte karanliklari var kendi icinde inis cikislari ayrica, onu dayanilir kilmak icin..
Ve o geceler ki, varliklarina bin sukur sabahin kiymetini ogretirler..
Sanci dindigindeki huzur ne tatlidir.. Korku gectigindeki rahatlama..
Acligin pesinden yenen bir lokma..
Gurultunun ardindan gelen sessizlik..
Hersey karsiti ile birlikte daha bir anlam bulur.
Her karanligin bir aydinligi,
her cikisin bir inisi,
her dususun bir kalkisi,
her aglayisin bir gulusu vardir..

Gunay

Deve - Pire hikayesi.. Pireyi deve yapmak

Yasam inandigimizdir ve bize inandigimizi getirir.
"Pireyi deve yapmak" inancla oluyor mesela.
Bu devedir diye inaniyorsun pire deve oluveriyor..
Gercekte pire pire olarak kalsa bile senin yasaminda o bir deve artik.
Devem var diye sevinir misin, uzulur musun o da bakis acina bagli... :)
Develerimi mi sayayim pireleri mi bu gece?

 

Güzel sıfatlar

Aklımız meseleleri olduğundan daha karmaşık gösterme konusunda uzman, olanlara sebepler arayıp ya başkasını ya kendimizi suçlayiveriyoruz. Oysaki meselelerimize yakından baktığımızda sorunun kökünün, ilahi güzelliklerin eksikliği ve bu yüzden enerjinin rahatça akamaması olduğunu görebiliriz. Karanlığın bir varlığı yok, ışığın olmama durumu karanlık hissini yaratıyor, ışığa azıcık yol verdik mi ulaştığı yer aydınlık, ulaşamadığı yer karanlık. Yani tek varolan ışık, enerji.. Aynı şekilde, şükrün olmadığı yerde yokluk, nezaketin olmadığı yerde kabalık ve incitme, dürüstlüğün olmadığı yerde ikiyüzlülük, içtenliğin ve açıklığın olmadığı yerde giz ve sırlar, huzurun olmadığı yerde kavga, yardımın desteğin olmadığı yerde yalnızlık, affediciliğin olmadığı yerde kin, sevginin olmadığı yerde umursamazlık, farkındalığın olmadığı yerde körlük.. Bizi ışıktan, güzellikten ve bu sıfatlardan alı koyan tek düşman ben merkezli bakış açısımiz.. Ben’i düşünmeyi bırakınca insan aydınlığa doğru çekildiğini hissediyor..Yaratan’ın güzel sıfatları benim ilacim oldu (dibin dibindeyken buldum onları).. Bunların anlamları üzerine düşünüyorum, dua ediyorum, gün içinde hatırlıyorum. Kendimde eksik olan, ihtiyacim olduğunu düşündüğüm bazı sıfatları özellikle seçtim ve gerektiginde yardımıma çağırıyorum, onun bende de vukuu bulması için dua ediyorum, ya da muhatap olduğum kişilerde vukuu bulması için dua ediyorum. Bütün olay bunun insanı farkındalığa yöneltmesi, eksikliğin farkındalığina. Kendi hayatında eksik olanı tamamlarken, diğer insanlar için de güzeli istediğin için iki yönlü güzellesiyorsun.. Ustelik bu sihir gibi güzel işliyor, mucize gibi. Basit bir ornek, bir işi tamamlayıp patronuma teslim etmeden önce (Shakûr: The Most Grateful, The Most Appreciative) üzerine yoğunlasıyorum, gerçekten de bu anlama, bu niyete yoğunlaşıp kutsadığım işim teşekkürle karşılanıyor. Deneyin görün.
Kaynak olarak su siteyi kullaniyorum. Sevgiyle. Gunay
http://wahiduddin.net/words/99_pages/wazifa_a.htm

Saturday, June 9, 2012

Körlemesine kilitlendiğimiz hedefler..

Habeş maymunu (babun) çölde su kaynaklarını en iyi bilen ve bunu hem diğer hayvanlardan hem de insanlardan gizli tutmayı iyi beceren bir hayvan. Yerli avcılar bu su kaynaklarını bulmak istediklerinde dev bir karınca tepesi bulup, toprağa babunun elinin girebileceği büyüklükte bir delik açıyorlar, deliğin dibine de babunun ulaşabileceği biraz yiyecek bıakıyorlar. Meraklı babun uzaktan seyreidiyor olanları, avcı uzaklaştıktan sonra merakla deliğe yaklaşıp elini içeri sokuyor ve içerde bulduğu yemeği avuçlayıp elini dişari çekmeye çalışıyor. Ne mümkün, yumruğu kapalı olduğu için eli girdigi delikten dişarı çıkmıyor. Elindeki yemeği bırakıp kendini kurtarmak yerine orada avucunda yemeğini sıkı sıkı tutarak, kolu deliğin içinde panic içinde çırpınmaya başlıyor. Beyni hedefe kilitlenmiş, asla amacından vazgeçmeyi akıl edemediği için de avcıya kolayca yakalanıyor. (Sonrası varacağım sonuçla ilgili değil ama heyecanda bırakmayayım kimseyi, avcı babunu bir ağaca bağlıyor ve önüne tuzlu yiyecekler koyuyor. Tuzluyu yiyen babun iyice susuyor, ertesi sabah gelen avcı babunu serbest bırakıyor ve onun koştuğu yere koşup su kaynağının yerini buluyor. ) Babunun beyni, onun hedeflerini önceliklendirecek, onu ilk amacından vazgeçirecek evrimsel karmaşıklıktan ve özgürlükten yoksunmuş. Bizler de hedef koyuyoruz çoğumuz ama o amacımıza erişmemiz mümkün görünmediğinde kapasitemiz dahilinde olan esnekliği ve yol değiştirebilme özgürlüğümüzü kullanıyor muyuz? Yoksa babun gibi hayatla inatlaşıp bırakmam da bırakmam derken başımıza türlü çeşit işler mi açıyoruz. Insanın hedefleri olması güzeldir, hedefleri uğruna çabalaması da, ama hedefe körlemesine kilitlenmek akıp giden hayatı kaçırmak demektir.
Gunay (Anat Baniel de kitabinda bu ornegi veriyor)

http://izismile.com/2010/04/20/clever_way_to_trick_a_baboon_to_find_water.html

Gunumun hediyeleri.

Guzel insanlarla calismak ne guzel, insana bosa kurek cektirtmeyen, oyunsuz. dolambacsiz, kendinden korkmayan insanlarla ..
Sukrederek ve gulumseyerek.. icimde bir islik tutturmus eve yuruyordum. Denizin kokusu geldi once.. ahhh deniz.. ve gogun mavisi gozuktu sonra..
Hey maviii.. ve nehir nasil da hirsiz hinzir.. gokten caldigi maviyi giymis gri ceketinin ustune yarim yamalak.. icime cektim havayi.. gozumle oksadim maviyi.. bin sukur.. daha da buyudu gulumsemem.. basimi sola cevirmemle al bana bir hediye daha.. ceyrek bir gokkusagi binalarin kenarindan bana bakiyor karsidan.. durdum dinlendim orda biraz.. dunyaya bana sundugu bunca guzellik icin bin sukur daha ettim. Bitmedi gunumun armaganlari, eve geldim balkonda guller de acivermis turuncu turuncu.. ve gunes de pembe pembe bativerdi.. saksidaki cicegin kurumus yapragini temizlenmeye elimi uzattim ki kahverengi bir kelebek havalandi parmagimdan.. bugun cok guzel bir gun Allahim.. bin sukur.. Gunay.